RAHMAN SURESİ (Kur’an-ı Kerim)
Rahman Suresi, Mekke döneminde inmiştir. Toplam olarak 78 âyettir. Sûre, adını ilk âyeti oluşturan ve Allah’ın sıfatlarından biri olan “er-Rahmân” kelimesinden almıştır. Rahman Suresinde başlıca, Allah’ın nimetleri, kudretini ve tekliğini gösteren kâinat delilleri ve ahiret hayatı (cennet, cehennem) konu edilmektedir.

RAHMAN SURESİNİN VİDEOSU HAKKINDA (50’den Fazla Dilde Dünyanın En İyi Kur’an Videolarından 1‘i)
Rahman Suresi’nin yukarıdaki ve aşağıdaki videoları, kelime kelime takip özelliğiyle ile dünyanın en iyi Kuran videolarındandırlar. Altyazı olarak 50’den fazla Dilde Kuran Mealleri (İngilizce Kuran, Hintçe Kuran, Urdu Kuran, …) vardır. Çözünürlük FULL HD’dir. DÜNYADA İLK KEZ Kuran videoları, videolarda 50’den fazla dilde altyazılı olarak yayınlanmaktadır.
Bu video aynı zamanda ayetlerin manasını yansıtan ilgili görüntüleri içerir. Ayet ayet izleme ve kelime kelime takip özelliği ile çok güzel ve okunabilir Arapça yazı tipi içerir.
Üst Video Okuyan: Davut Kaya
Alt Video Okuyan: Mansoori
VİDEOYU ÇALIŞTIRMAK İÇİN YUKARIDAKİ OYNAT DÜĞMESİNE veya VİDEOYA DOKUNUN.
!! ÇEVİRİYİ DİLİNİZDE GÖRMEK İÇİN LÜTFEN CC DÜĞMESİNİ AÇINIZ. YANİ, KAPALI İSE ALTYAZILARI AÇIN.
Bu Web Sitesinin Diğer Dillerdeki Videoları Hakkında Kısa Açıklama
NEDEN KURAN VİDEOLARIMIZ, DÜNYANIN EN İYİLERİNDENDİR?
Hemen hemen tüm Kuran videolarımız 50’den fazla dil sahibidir. Kur’an videolarımız doğaya ve/veya ayetlerin manasına ilişkin muhteşem görüntülere sahiptir. Birçok Kur’an videolarımız okunan ayetteki kelimeleri gösterme özelliğine sahiptir.
RAHMAN SURESİNİN FAZİLETLERİ [1]
Rahman Suresi İle İlgili Hadis-i Şerifler
* “Her şeyin bir gözdesi vardır. Kur’an’ın gözdesi de Rahman Suresi’dir.” (Suyuti, El-İtkan, 2/338)
* “Hadid, Vakı’a ve Rahman surelerini okumaya devam eden kişi, göklerin ve yerin melekutunda, ‘Firdevs Cennetinin sakini’ diye isimlendirilir.” (Suyuti, Cami’ussağir, Beyhaki, Şü’abül-İman)
* Abdullah İbn Mes’ud (radiAllahu anhu), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Her şeyin bir süslemesi vardır ve Kur’an’ın süslemesi Rahman Suresi’dir” dediğini bildirmiştir.[Bayhaqi in Shuab al Eiman]
Abdullah ibni Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle rivayet etmiştir;
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Rahman suresinin tamamını Ashabına okudu.
Ashab-ı Kiram (Radıyallahü Anhüm), sessizce dinleyip sükut ettiler. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ashabına: “Niye ben, cinlerden güzel karşılıklar (cevaplar) işitiyorum da sizlerden işitmiyorum!” buyurdu.
Ashabı Kiram (Radıyallahü Anhüm):
-“Onların verdiği karşılık (cevap nedir? Ey Allah’ın resulü!” dediler.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
-“Cinlerin Kur’an dinlemeye geldikleri gece, Rahman Suresini onlara okuduğumda: “Febieyyi âlâi Rabbikümâ tükezzibân” (O halde (ey insanlar ve cinler!) Rabbinizin nimetlerinin hangisini inkar ile yalanlarsınız?) ayetini her tekrar ettiğimde onlar (cinler):
-Biz, Senin hiçbir nimetini yalanlamıyoruz, yalanlayamayız. Ey Rabbimiz, hamd ancak Sana’dır.” dediler.
İşte bu incelikten dolayı, bu ayeti dinleyen bir müminin, bu şekilde söylemesi sevap görülmüştür.
[Tirmidhi, Ibn al Mundhir, Al Adhama & Hakim 2/474]RAHMAN SURESİNİN BİLİMSEL MUCİZESİ [2]
Modern bilim, iki farklı denizin buluştuğu yerlerde, aralarında bir engel olduğunu keşfetti. Bu bariyer, iki denizi birbirinden ayırır, böylece her denizin kendi sıcaklığı, tuzluluğu ve yoğunluğu vardır (Davis, Oşinografi İlkeleri, s. 92-93.). Örneğin, Akdeniz suyu Atlantik okyanusu suyuna kıyasla ılık, tuzlu ve daha az yoğundur. Akdeniz suyu Cebelitarık eşiğinden Atlantik’e girdiğinde, kendi sıcak, tuzlu ve daha az yoğun özellikleriyle yaklaşık 1000 metre derinlikte Atlantik’e birkaç yüz kilometre ilerler. Akdeniz suyu bu derinlikte stabilize olur [aşağıdaki şekle bakın].
Cebelitarık eşiğinden Atlantik’e girerken Akdeniz’in suyu, aralarındaki bariyer nedeniyle kendi ılık, tuzlu ve daha az yoğun özellikleriyle. Sıcaklıklar santigrat derece (C°) cinsindendir. (Deniz Jeolojisi, Kuenen, s. 43, biraz geliştirmeyle.)
Bu denizlerde büyük dalgalar, güçlü akıntılar ve gelgitler olmasına rağmen, bu bariyeri karıştırmazlar veya aşmazlar.
Kur’an-ı Kerim’de, buluşan iki deniz arasında bir engel olduğundan ve bunların ihlal edilmediğinden bahsedilmiştir. Allah (C.C.) Kuran’da şöyle buyurmuştur:
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
“19: (Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar.
20: Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.” Kur’an 55:19-20
Fakat Kur’an, tatlı ve tuzlu su arasındaki bölücüden bahsederken, bariyerle “yasaklayıcı bir bölünmenin” varlığından bahseder.
Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:
وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَا� جٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَ رزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا“53: Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O’dur.” (Kur’an 25:53)
Kur’an’ın tatlı ve tuzlu su arasındaki ayrımdan bahsederken neden ayrımdan bahsettiği, ancak iki deniz arasındaki sınırdan bahsederken neden bahsetmediği sorulabilir.
Modern bilim, taze (tatlı) ve tuzlu suyun buluştuğu haliçlerde durumun, iki denizin buluştuğu yerlerde bulunandan biraz farklı olduğunu keşfetti. Haliçlerde tatlı suyu tuzlu sudan ayıran şeyin “iki katmanı ayıran belirgin bir yoğunluk süreksizliğine sahip piknoklin bölgesi” olduğu keşfedildi (Gross, Oşinografi, s. 242.). Bu bölme (ayrılma bölgesi), tatlı sudan ve tuzlu sudan farklı bir tuzluluğa sahiptir [aşağıdaki şekle bakın].
Bu bilgi, sıcaklığı, tuzluluğu, yoğunluğu, oksijen çözünebilirliğini vb. ölçmek için gelişmiş ekipmanlar kullanılarak ancak yakın zamanda keşfedilmiştir. İnsan gözü, karşılaşan iki deniz arasındaki farkı göremez, bunun yerine iki deniz bize tek bir homojen deniz gibi görünür. Aynı şekilde insan gözü, haliçlerdeki suyun tatlı su, tuzlu su ve bölme (ayrılma bölgesi) olmak üzere üç türe ayrıldığını göremez.
RAHMAN SURESİ AÇIKLAMASI – RİSALE-İ NUR [4-5]
Beşer ve cin, nihayetsiz şerre ve cühuda müstaid olduklarından, nihayetsiz bir temerrüd ve bir tuğyan yaparlar. İşte, bunun için, Kur’ân-ı Hakîm öyle i’cazkâr bir belâğatle ve öyle âli ve bâhir üslûplarla ve öyle gàli ve zahir temsiller ve mesellerle ins ve cinni isyandan ve tuğyandan zecreder ki, kâinatı titretir. Meselâ, “Ey ins ve cin! Emirlerime itaat etmezseniz, haydi, hudud-u mülkümden, elinizden gelirse çıkınız” meseline işaret eden
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَاْلاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ فَانْفُذُوا لاَ تَنْفُذُونَ اِلاَّ بِسُلْطَانٍ فَبِاَىِّ اٰلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلاَ تَنْتَصِرَانِ 1
(“Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi, çıkın. Fakat Allah’ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Üzerinize saf ateşten bir alevle bakır gibi kızıl bir duman Salınır da, birbirinize hiçbir yardımınız da dokunmaz.” Rahmân Sûresi, 55:33-35.)
âyetindeki azametli inzara ve dehşetli tehdide ve şiddetli zecre dikkat et. Nasıl ins ve cinnin gayet mağrurâne temerrüdlerini, gayet mucizâne bir belâğatle kırar. Aczlerini ilân eder. Saltanat-ı Rububiyetin genişliği ve azameti nisbetinde ne kadar âciz ve biçare olduklarını gösterir. Güya şu âyetle, hem وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ 2 “…Onları (yıldızları) şeytanlara atılan mermiler yaptık.” Mülk Sûresi, 67:5.âyetiyle böyle diyor ki:
“Ey hakareti içinde mağrur ve mütemerrid, ey zaaf ve fakrı içinde serkeş ve muannid olan cin ve ins! Nasıl cesaret edersiniz ki, isyanınızla öyle bir Sultan-ı Zîşânın evamirine karşı geliyorsunuz ki, yıldızlar, aylar, güneşler emirber neferleri gibi emirlerine itaat ederler.
“Hem tuğyanınızla öyle bir Hâkim-i Zülcelâle karşı mübareze ediyorsunuz ki, öyle azametli mutî askerleri var; faraza şeytanlarınız dayanabilseler, onları dağ gibi güllelerlerecmedebilirler.
“Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâlin memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlûkları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız, arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nuhasları size atabilirler, sizi dağıtırlar.
“Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanunla öyleler bağlıdır; eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler.”
Evet, Kur’ân’da bazı mühim tahşidat vardır ki, düşmanların kuvvetli olduğundan ileri gelmiyor. Belki haşmetin izharı ve düşman şenaatinin teşhiri gibi sebeplerden ileri geliyor.
55. RAHMAN SÛRESİ’NDEN
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
اَلرَّحْمٰنُۙ﴿١﴾
عَلَّمَ الْقُرْاٰنَۜ﴿٢﴾
خَلَقَ اْلاِنْسَانَۙ﴿٣﴾
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ﴿٤﴾
1-4. Rahman, Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, ona konuşmayı öğretti.
{“Hikmet (Ben-i Adem kervanına sordu):- Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? Bu suale, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev’-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabda bulundu:
– Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’an-ı Azîmüşşan elimdedir. Şüphen varsa al, oku!” (İİ., Baş kısım, s.13. Ayrıca bk. S., Otuz Üçüncü Söz, Otuz Birinci Pencere, s.687)}
اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ۬﴿٥﴾
5. Güneş ile ay hesapladır.
وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ﴿٦﴾
6. Sapsız bitkiler ve ağaçlar secde ederler.
وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ﴿٧﴾
اَلَّا تَطْغَوْا فِى الْم۪يزَانِ﴿٨﴾
وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ﴿٩﴾
7-9. Göğü yükseltti ve teraziyi koydu. (Sakın) tartıda taşkınlık (haksızlık) etmeyin, diye. Tartıyı adaletle tutun, tartılanı eksik yapmayın.
{“Şu kâinat öyle bir saraydır ki, o sarayda mütemadiyen tahrib ve tamir içinde çalkalanan bir şehir var.. ve o şehirde her vakit harb ve hicret içinde kaynayan bir memleket var.. ve o memlekette her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanan bir âlem var. Halbuki o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayret-engiz bir müvazene, bir mizan, bir tevzin hükmediyor, bilbedahe isbat eder ki: Bu hadsiz mevcudatta olan tahavvülât ve vâridat ve masarıf; herbir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir bir tek Zâtın mîzaniyle ölçülür, tartılır.”
“Ve İsm-i Adl’in cilve-i âzamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın müvazenelerini idare ediyor ve beşere de adaleti emrediyor. Sure-i Rahman’da
وَالسَّماءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ * الَّا تَطْغَوْا فِى الْمِيزَانِ * وَاقِيمُوا الْوَزْنَ بِلْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
âyetindeki dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden dört defa “mizan” zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mîzansızlık yoktur.” (L., Otuzuncu Lem’a, İkinci Nükte, s.308 ve 309)}
وَالْاَرْضَ وَضَعَهَا لِْلَانَامِۙ﴿٠١﴾
10. Yeri, mahlukat için alçalttı.
ف۪يهَا فَاكِهَةٌ۬ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْاَكْمَامِ﴿١١﴾
11. Onda meyve ve tomurcuklara sahip hurma ağaçları vardır.
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُۚ﴿٢١﴾
12. Ekin yaprağına sahip taneler ve kokulu bitkiler (vardır).
فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ﴿٣١﴾
13. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?
{“Hâlik-ı Rahmânın, ibâdından istediği en mühim iş, şükürdür. Furkan-ı Hakîm’de gayet ehemmiyetle şükre davet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzib ve inkâr suretinde gösterip
فَبِاَىِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ِ
fermanıyla, Sure-i Rahman’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuzbir defa şu âyetle tehdid ediyor. Şükürsüzlüğün, bir tekzib ve inkâr olduğunu gösteriyor.” (M., Yirmi Sekizinci Mektub, Beşinci Mes’ele -Şükür Risalesi-, s.364)
“İ’lem Eyyühel-Aziz! Kur’an-ı Kerim nimetleri, ayetleri, delilleri tadat ederken
فَبِاَىِّآلآءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
ayet-i celilesi tekrar ile zikredilmekte olduğundan şöyle bir delalet vardır ki: Cin ve insin en çok isyanlarını, en şedid tuğyanlarını, en azîm küfranlarını tevlid eden şöyle bir vaziyetleridir ki; nimet içinde in’amı görmüyorlar. İn’amı görmediklerinden Mün’im-i Hakikî’den gaflet ederler. Mün’imden gafletleri saikasıyla o nimetleri esbaba veya tesadüfe isnad ederek, Allah’tan o nimetlerin geldiğini tekzib ediyorlar. Binaenaleyh herbir nimetin bidayetinde, mü’min olan kimse Besmeleyi okusun. Ve o nimetin Allah’tan olduğunu kasdetmekle, kendisi ancak Allah’ın ismiyle, Allah’ın hesabına aldığını bilerek, Allah’a minnet ve şükranla mukabelede bulunsun.” (MN., Hubab, s.95. Ayrıca bk. Ş., On Birinci Şua, Onuncu Mes’ele, , s.246; İİ., Sure-i Bakara, s.30)}
خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِۙ﴿٤١﴾
14. İnsanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yarattı.
وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ﴿٥١﴾
15. Cinleri yalından, ateşten yarattı.
فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ﴿٦١﴾
16. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَاْلاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَاتَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ﴿٣٣﴾
33. Ey cin ve insan topluluğu! Eğer göklerin ve yerin bucaklarından (çerçevesinden) çıkmağa güç yetirebilirseniz, haydi çıkın. Ancak (Allah’ın verdiği) bir güçle çıkarsınız.
{
…* يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلآ تَنْتَصِرَانِ * فَبِاَىِّآلآءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ*…
âyetlerini dinle bak ki, ne diyor! Diyor ki: Ey acz ve hakareti içinde mağrur ve mütemerrid ve za’f ve fakrı içinde serkeş ve muannid olan ins ve cin! Emirlerime itaat etmezseniz haydi elinizden gelirse hudud-u mülkümden çıkınız! Nasıl cesaret edersiniz ki, öyle bir Sultanın emirlerine karşı gelirsiniz; yıldızlar, aylar, güneşler, emirber neferleri gibi emirlerine itaat ederler. Hem tuğyanınızla öyle bir Hâkim-i Zülcelal’e karşı mübareze ediyorsunuz ki, öyle azametli muti’ askerleri var. Faraza şeytanlarınız dayanabilseler, onları dağ gibi güllelerle recmedebilirler. Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelal’in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, cünudundan öyleleri var, değil sizin gibi küçük âciz mahluklar, belki farz-ı muhal olarak dağ ve Arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız, Arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri size atabilirler, sizi dağıtırlar. Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, onunla öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa Arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreler misillü yıldızları üstünüze Allah’ın izniyle yağdırabilirler. Daha sair âyâtın manalarındaki kuvvet ve belâgatı ve ulviyet-i ifadesini bunlara kıyas et…” (S., Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şua, İkinci Suret, s.373. Ayrıca bk. S., On Beşinci Söz, Altıncı Basamak, s.180)}
فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ﴿٤٣﴾
34. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalarlarsınız?
يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ﴿٥٣﴾
35. Üzerinize ateşten bir yalın ve duman gönderilir de yardımlaşamazsınız.
فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ﴿٦٣﴾
36. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?
KAYNAKLAR
1) https://www.nukteler.com/rahman-suresi-ve-faziletleri/
2) Kur’an’da Bilimsel Gerçekler, Editör: A.B. al-Mehri, The Qur’an Project Distribution Centre
3) Risale Nur, Sözler, On Beşinci Söz
4) Risale-i Nur Külliyatı
5) https://risaleoku.com/oku/hizbkuranmeal/114
Rahman Suresi’nin Meali
Rahman Suresi’nin Meali (Elmalılı Hamdi Yazır) şöyledir;
NOT: Tüm QURAN VİDEOLARININ 50’den fazla dilde çevirisi (altyazı) vardır. Bu surenin tercümelerini yukarıdaki videonun altyazılarından görebilirsiniz.
Surah Rahman Diğer Dillerdeki Çevirileri
Rahman Suresi’nin Türkçe meali ve diğer dillerdeki mealleri (çevirileri) yukarıdaki ve aşağıdaki videolarda yer almaktadır. YouTube video oynatıcısında (sağ altta) altyazıları açmayı tıklamanız gerekebilir.
- Video ekranının altındaki ayarlar simgesini tıklayın.
- Altyazılar/CC’yi tıklatın.
- Bir dil seçin.
Rahman Suresi’nin mealleri şu dillerde görebilirsiniz;
Arnavutça, Amharca, Arapça, Azerice, Bengalce, Boşnakça, Bulgarca, Katalanca, Çince, Hırvatça, Çekçe, Felemenkçe, İngilizce, Fince, Fransızca, Almanca, Hausaca, Hintçe, İzlandaca, Endonezya Dili, İtalyanca, Japonca, Kazakça, Korece, Kürtçe, Letonca, Malayca, Malayalamca, Marathi, Norveççe, Peştuca, Farsça, Lehçe, Portekizce, Romence, Rusça, Sindhi, Slovakça, Somalice, İspanyolca, Svahili, İsveççe, Tacikçe, Tamilce, Tatarca, Telugguca, Tayca, Türkçe, Urduca, Uygurca, Özbekçe
Rahman Suresi’nin Latince Okunuşu
Rahman Suresi’ni Arapça okuyun
Arapça Kur’an-ı Kerim okuyabilirsiniz
- En yukarıdaki ve en aşağıdaki videoda (ayet ayet ve kelime ile kelime takip ile)
- Arapça Rahman Suresi’ni Tefavuklu Kuran’da okuyun
- Rahman Suresi ve Tüm Kur’an-ı Kerim’i Arapça Okuyun
Rahman Suresi ve Kur’an-ı Kerim’i ve Kur’an-ı Kerimi Dinle, Oku ve Öğren
Arapça, İngilizce ve Sesli Rahman Suresi
29 çeviri ve Ses ile Kuranı Kerim (32 Ünlü Kariden Kur’anı Dinleyin)
Kuran-ı Kerim ve 29 dilde Kuran Meallerini okuyabilir, 32 Ünlü Kuran Okuyucusundan Kuran tilaveti dinleyebilir ve indirebilirsiniz.
Rahman Suresi’nin Tefsirini okuyun
Rahman Suresi’nin Türkçe Tefsirini (Detaylı Açıklama) okuyun
Rahman Suresi’nin İngilizce Tefsirini okuyun
LÜTFEN YENI HD VİDEOLAR İÇİN YOUBE KANALIMIZA ABONE OLUN.
Rahman Suresi’nin Muhteşem Yavaş Okunuşunu İzleyin
