- Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştü (ve ona Keda'da yetişti). "Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi. "Böyle yapmam sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mü'min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37). İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir. Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..." "İbrahim sizi kime tevkil etti?" "Allah Teala'ya." "Her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş." Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu. İbnu Abbas (ra) dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı." "Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına: "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teala hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı. Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. "Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular. "Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın: "Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da: "Pekala!" dediler. Aleyhissalatu vesselam der ki: "Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Buluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail'in annesi vefat etti. Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i sordu. Kadın: "Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın: "Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu. Hz. İbrahim: "Kocan gelince, ona benden selam et ve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi: "Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu: Kadın: "Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi. İsmail: "Sana, bir tavsiyede bulundu mu ?" dedi. Kadın: "Evet! Sana söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail: "Bu babamdı. Seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi. Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail'i sordu. Kadın: "Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim: "Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın: "İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu. "Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın: "Et yiyoruz!" dedi. "Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da: "Su!" dedi. Hz. İbrahim: "Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi." Aleyhissalatu vesselam der ki: "O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi." İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). Bu, Hz. İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir). (Resulullah (sav) Hz. ibrahim'den anlatmaya devam etti:) "İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki: "Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret! (Çünkü eşik, evin dirliğidir)." Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "Yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın: "Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgundü! " dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra: "Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın: "Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail: "Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.) Sonra, Hz. İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail zemzemin yanında Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü). Sonra Hz. İbrahim: "Ey İsmail! Allah Teala hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail de: "Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim: "Bu işte sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da: "Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim: "Allah Teala hazretleri bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek atrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi." (İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Kabe'nin (daha önceki) temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar: "Ey Rabbimiz (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı." İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen işiten ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."
İbnu Abbas - buhari
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder ve sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu. (Bir gün) delikanlıyı sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona: "Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu. O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine): "Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldur ve insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona: "Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin, imtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da: "Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: "Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu. "Rabbim!" dedi. Kral: "Senin benden başka bir rabbin mi var?" dedi. Adam: "Benim de senin de rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona: "Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan: "Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona: "Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da: "Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. "Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne ala, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan: "Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi. "Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: "Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada: "Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan: "Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra krala: "Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan: "İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın, işte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk: "Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve: "Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlanın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: "Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara "Sen at!" diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: "Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!" dedi.
Süheyb - müslim
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı. Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldu. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu. "Ey Cüreyc! [Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim]" diye seslendi. Cüreyc: "Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?)" diye düşündü). Namazına devama karar verdi. Annesi çağırmasını [her defasında üç kere olmak üzere] üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda: "Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Benİ israil, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı. "Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi. Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(ın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca: "Bu çocuk Cüreyc'ten" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, [hakaretler ettiler], kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara: "Derdiniz ne?" diye sordu. "Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc: "Çocuk nerede, (getirin bana?)"dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc: "Bırakın beni namazımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve: "Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "Senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise: "Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar. (Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın: "Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı." Ebu Hureyre der ki: "Ben Resulullah (sav)'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim." (Resulullah anlatmaya devam etti): "(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve: "(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise: "Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi: "Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yap!" dedi. İşte burada anne,evlat karşılıklı konuşmaya başladılar: [Anne dedi ki: "Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap" dedim. Sen: "Allahım! Beni bunun gibi yapma!" dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma" dedim. Sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedin."] Oğlu şu cevabı verdi: "Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap!" dedin, ben ise: "Allahım beni bunun gibi yapma!" dedim. Yanınızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de: "Zina ettin, hırsızlık ettin!" diyorlardı. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma! "dedin. Ben ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedim. (Sebebini açıklayayım): O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: "Allahım beni böyle yapma!" dedim. "Zina ettin, hırsızlık yaptın!" dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de "Alahım beni bunun gibi yap!" dedim." [Metin Müslim'den alınmalıdır.]
Ebu Hureyre - buharimüslim
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında: "Bizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi: "Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü: " Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!" Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi: "Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada: "Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim. Ey Allahım, eğer bunları senin ma-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar." Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki: "Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve: "Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de: "Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam: "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar: "Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. "Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."
İbnu Ömer - buharimüslimebu davud
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın: "Bu benim hiç yapmadığım (haram) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da: "Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi: "Allah Kifl'i mağfiret etti!" Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti."
İbnu Ömer - tirmizi
- Ebu Vail, Rebia kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor: "Medine'ye gelmiştim, Resulullah (sav)'ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal (ra) kılıcını kuşanmış, Resulullah ()'ın yanında duruyordu. Ben: "Bu insanların derdi ne, (ne oluyor)?" diye sordum. "Resulullah (sav) Amr İbnu'l-As'ı, Rebia'ya doğru göndermek istiyor, (onun hazırlığı var)!" dediler. Ben: "Ad elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Ad elçisi de nedir?" buyurdular. Ben: "Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Ad (kavmi) kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye'ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi. [Bu suretle bir ay kadar kaldıktan sonra], Mühre (İbnu Haydan kabilesinin) dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki: "Ey Allahım! Ben sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fidyesini ödeyeceğim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula. Onunla birlikte Bekr İbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine içirdiği şarap için ona teşekür eder." Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de siyah. Ona: "Bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah olanını seçti. Ona: "Ad kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!" denildi." Bunu söyleyince (sav): "(Onlara) sadece şu -yüzük halkası- miktarında rüzgar gönderildi" buyurdular ve arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler: "Ad (kavminin helak edilmesinde) de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgarı göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, her uğradığı şeyi (yerinde) bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42).
Ebu Vail - tirmizi
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Beni İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam: "Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu: "Hangi mala kavuşmayı seversin?" "Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek: "Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve kelin yanına geldi. "En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam: "Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi" dedi. Melek, keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar; "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile bir inek verildi. Melek: "Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve amanın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam: "Allah'ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da: "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi. "Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi doluşu develeri, diğerinin bir vadi doluşu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu. Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve: "Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka bana yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve şu malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim" dedi. Adam: "(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de: "Sanki seni tanıyor gibiyim! Sen alatenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam: "(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de: "Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da: "Eğer yalancıysan Allah seni eski haline çevirsin!" deyip, amaya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir ama olarak) göründü. Buna da: "Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkanı kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebileyim!" dedi. Ama cevaben: "Ben de ama idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!" dedi. Melek de: "Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi" dedi (ve gözden kayboldu)."
Ebu Hureyre - buharimüslim
- Resulullah (sav) Beni İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail'den borç talep ettiği kimse: "Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise: "Şahid olarak Allah yeter!" dedi. Öbürü: "Öyleyse bana kefil getir" dedi. Berikisi "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Öbürü: "Doğru söyledin!" dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip: "Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!" demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize attı ve odun denize gömüldü. Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulunan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile) parçalayınca parayı ve mektubu buldu. Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve: "Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak beni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım" dedi. Alacaklı: "Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü: "Ben sana, daha önce bir gemi bulamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı: "Allah Teala hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi."
Ebu Hureyre - buhari
- Hz. İsa ile Hz. Muhammed aleyhimessalatu vesselam arasındaki fetret altı yüz senedir.
Selman - buhari
- İranlıların peygamberi vefat ettiği zaman, İblis, onlara Mecusilik dinini yazdı." [Bu rivayet, elde mütedavil Ebu Davud nüshalarında bulunmamıştır.]
İbnu Abbas -
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Tübba' mel'un mudur bilemiyorum. Keza Uzeyr, peygamber midir onu da bilemiyorum."
Ebu Hureyre - ebu davud
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Eğer Beni İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbir zaman ihanet etmezdi."
Ebu Hureyre - buharimüslim
- Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştü (ve ona Keda'da yetişti). "Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi. "Böyle yapmam sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mü'min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37). İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir. Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..." "İbrahim sizi kime tevkil etti?" "Allah Teala'ya." "Her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş." Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu. İbnu Abbas (ra) dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı." "Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına: "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teala hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı. Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. "Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular. "Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın: "Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da: "Pekala!" dediler. Aleyhissalatu vesselam der ki: "Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Buluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail'in annesi vefat etti. Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i sordu. Kadın: "Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın: "Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu. Hz. İbrahim: "Kocan gelince, ona benden selam et ve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi: "Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu: Kadın: "Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi. İsmail: "Sana, bir tavsiyede bulundu mu ?" dedi. Kadın: "Evet! Sana söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail: "Bu babamdı. Seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi. Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail'i sordu. Kadın: "Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim: "Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın: "İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu. "Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın: "Et yiyoruz!" dedi. "Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da: "Su!" dedi. Hz. İbrahim: "Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi." Aleyhissalatu vesselam der ki: "O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi." İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). Bu, Hz. İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir). (Resulullah (sav) Hz. ibrahim'den anlatmaya devam etti:) "İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki: "Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret! (Çünkü eşik, evin dirliğidir)." Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "Yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın: "Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgundü! " dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra: "Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın: "Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail: "Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.) Sonra, Hz. İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail zemzemin yanında Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü). Sonra Hz. İbrahim: "Ey İsmail! Allah Teala hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail de: "Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim: "Bu işte sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da: "Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim: "Allah Teala hazretleri bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek atrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi." (İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Kabe'nin (daha önceki) temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar: "Ey Rabbimiz (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı." İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen işiten ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."
İbnu Abbas - buhari
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder ve sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu. (Bir gün) delikanlıyı sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona: "Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu. O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine): "Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldur ve insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona: "Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin, imtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da: "Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: "Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu. "Rabbim!" dedi. Kral: "Senin benden başka bir rabbin mi var?" dedi. Adam: "Benim de senin de rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona: "Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan: "Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona: "Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da: "Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. "Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne ala, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan: "Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi. "Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: "Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada: "Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan: "Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra krala: "Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan: "İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın, işte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk: "Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve: "Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlanın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: "Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara "Sen at!" diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: "Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!" dedi.
Süheyb - müslim
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı. Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldu. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu. "Ey Cüreyc! [Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim]" diye seslendi. Cüreyc: "Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?)" diye düşündü). Namazına devama karar verdi. Annesi çağırmasını [her defasında üç kere olmak üzere] üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda: "Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Benİ israil, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı. "Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi. Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(ın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca: "Bu çocuk Cüreyc'ten" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, [hakaretler ettiler], kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara: "Derdiniz ne?" diye sordu. "Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc: "Çocuk nerede, (getirin bana?)"dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc: "Bırakın beni namazımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve: "Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "Senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise: "Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar. (Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın: "Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı." Ebu Hureyre der ki: "Ben Resulullah (sav)'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim." (Resulullah anlatmaya devam etti): "(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve: "(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise: "Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi: "Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yap!" dedi. İşte burada anne,evlat karşılıklı konuşmaya başladılar: [Anne dedi ki: "Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap" dedim. Sen: "Allahım! Beni bunun gibi yapma!" dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma" dedim. Sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedin."] Oğlu şu cevabı verdi: "Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap!" dedin, ben ise: "Allahım beni bunun gibi yapma!" dedim. Yanınızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de: "Zina ettin, hırsızlık ettin!" diyorlardı. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma! "dedin. Ben ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedim. (Sebebini açıklayayım): O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: "Allahım beni böyle yapma!" dedim. "Zina ettin, hırsızlık yaptın!" dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de "Alahım beni bunun gibi yap!" dedim." [Metin Müslim'den alınmalıdır.]
Ebu Hureyre - buharimüslim
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında: "Bizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi: "Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü: " Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!" Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi: "Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada: "Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim. Ey Allahım, eğer bunları senin ma-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar." Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki: "Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve: "Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de: "Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam: "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar: "Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. "Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."
İbnu Ömer - buharimüslimebu davud
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın: "Bu benim hiç yapmadığım (haram) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da: "Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi: "Allah Kifl'i mağfiret etti!" Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti."
İbnu Ömer - tirmizi
- Ebu Vail, Rebia kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor: "Medine'ye gelmiştim, Resulullah (sav)'ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal (ra) kılıcını kuşanmış, Resulullah ()'ın yanında duruyordu. Ben: "Bu insanların derdi ne, (ne oluyor)?" diye sordum. "Resulullah (sav) Amr İbnu'l-As'ı, Rebia'ya doğru göndermek istiyor, (onun hazırlığı var)!" dediler. Ben: "Ad elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Ad elçisi de nedir?" buyurdular. Ben: "Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Ad (kavmi) kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye'ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi. [Bu suretle bir ay kadar kaldıktan sonra], Mühre (İbnu Haydan kabilesinin) dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki: "Ey Allahım! Ben sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fidyesini ödeyeceğim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula. Onunla birlikte Bekr İbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine içirdiği şarap için ona teşekür eder." Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de siyah. Ona: "Bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah olanını seçti. Ona: "Ad kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!" denildi." Bunu söyleyince (sav): "(Onlara) sadece şu -yüzük halkası- miktarında rüzgar gönderildi" buyurdular ve arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler: "Ad (kavminin helak edilmesinde) de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgarı göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, her uğradığı şeyi (yerinde) bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42).
Ebu Vail - tirmizi
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Beni İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam: "Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu: "Hangi mala kavuşmayı seversin?" "Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek: "Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve kelin yanına geldi. "En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam: "Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi" dedi. Melek, keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar; "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile bir inek verildi. Melek: "Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve amanın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam: "Allah'ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da: "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi. "Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi doluşu develeri, diğerinin bir vadi doluşu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu. Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve: "Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka bana yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve şu malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim" dedi. Adam: "(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de: "Sanki seni tanıyor gibiyim! Sen alatenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam: "(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de: "Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da: "Eğer yalancıysan Allah seni eski haline çevirsin!" deyip, amaya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir ama olarak) göründü. Buna da: "Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkanı kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebileyim!" dedi. Ama cevaben: "Ben de ama idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!" dedi. Melek de: "Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi" dedi (ve gözden kayboldu)."
Ebu Hureyre - buharimüslim
- Resulullah (sav) Beni İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail'den borç talep ettiği kimse: "Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise: "Şahid olarak Allah yeter!" dedi. Öbürü: "Öyleyse bana kefil getir" dedi. Berikisi "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Öbürü: "Doğru söyledin!" dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip: "Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!" demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize attı ve odun denize gömüldü. Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulunan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile) parçalayınca parayı ve mektubu buldu. Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve: "Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak beni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım" dedi. Alacaklı: "Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü: "Ben sana, daha önce bir gemi bulamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı: "Allah Teala hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi."
Ebu Hureyre - buhari
- Hz. İsa ile Hz. Muhammed aleyhimessalatu vesselam arasındaki fetret altı yüz senedir.
Selman - buhari
- İranlıların peygamberi vefat ettiği zaman, İblis, onlara Mecusilik dinini yazdı." [Bu rivayet, elde mütedavil Ebu Davud nüshalarında bulunmamıştır.]
İbnu Abbas -
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Tübba' mel'un mudur bilemiyorum. Keza Uzeyr, peygamber midir onu da bilemiyorum."
Ebu Hureyre - ebu davud
- Resulullah (sav) buyurdular ki: "Eğer Beni İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbir zaman ihanet etmezdi."
Ebu Hureyre - buharimüslim
“Kelime Arama” kısmına hadisi şeriflerde aramak istediğiniz kelimeyi yazınız ve ARA’ya dokununuz.
Ya da “Hızlı Arama” kısmında ana konuyu seçiniz. Daha sonra da KONULAR kısmından alt konuyu seçiniz.
TÜM HADİSLER (LİSTELİ)
İMAN VE İSLAM HAKKINDA HADİSLER
- İman ve İslamın Fazileti
- İmanın Hakikati
- Mecaz Hakkında
- Kelime-i Şehadet Ve Onun Dil İle İkrarının Hükmü
- Biat Ahkamı
- İman Ve İslama Dair Muhtelif Ahkamlar
- İman Ve İslama Giren Müteferrik Hadisler
- Kuran Ve Hadise Uymaya Dair
- Amelde İtidal
- Kitabuul Emanet
- Emr-i Bil Maruf Ve Nehy-i Anil-Münker Bölümü
- İtikaf
İHYAUL MEVAT HAKKINDA HADİSLER
İLA HAKKINDA HADİSLER
İSİM VE KÜNYE HAKKINDA HADİSLER
KAPLARLA İLGİLİ BÖLÜM
EMEL VE ECEL HAKKINDA HADİSLER
BİRR (EBEVEYNE İYİLİK) HAKKINDA HADİSLER
BEY (ALIM-SATIM) HAKKINDA HADİSLER
- Sıdk Ve Emanet
- Alış-Verişte Ve İkalede Kolaylık
- Ölçüler Ve Tartılar Hakkında
- Alım-Satımın Adabına Dair Müteferrik Hadisler
- Necasetler
- Kabzedilmeyen Satışa Dair
- Meyvelerin Ve Ekinlerin Satışına Dair
- Alım-Satımı Caiz Olmayan Eşyalar Hakkında
- Aldatmaya Dair
- Sütü Hayvanın Memesinde Bekletmeye Dair
- Fiyat Kızıştırmaya Dair
- Şartlar Ve İstisna Hakkında
- Beyul-Garar Ve Diğerleri Hakkında
- Ribanın Zemmine Dair
- Riba İle İlgili Hükümler
- Hayvan Vs. İle İlgili Teferruat
- Muhayyerlik Hakkında
- Şufaya Dair Hadisler
- Selem (Önceden Satma) Hakkında
- İhtikar Ve Pahalandırmaya Dair Hadisler
- Ayıp Sebebiyle Malı Geri Vermeye Dair
- Ağacı Ve Köleyi Satmak
- Cimrilikle İlgili Bölüm
- Bina Bölümü
TEFSİR - TEFSİRİN HÜKMÜ HAKKINDA HADİSLER
TEFSİR - ESBAB-I NÜZULE DAİR HAKKINDA HADİSLER
- Fatiha Suresi
- Bakara Suresi
- Al-i İmran Suresi
- Nisa Suresi
- Maide Suresi
- Enam Suresi
- Araf Suresi
- Enfal Suresi
- Beraet (Tevbe) Suresi
- Yunus Suresi
- Hud (as) Suresi
- Yusuf Suresi
- Rad Suresi
- İbrahim Suresi
- Hicr Suresi
- Nahl Suresi
- Benu İsrail Suresi
- Kehf Suresi
- Meryem (a.s.) Suresi
- Hacc Suresi
- Muminun Suresi
- Nur Suresi
- Furkan Suresi
- Şuara Suresi
- Neml Suresi
- Kasas Suresi
- Ankebut Suresi
- Rum Suresi
- Lokman Suresi
- Secde Suresi
- Ahzab Suresi
- Sebe Suresi
- Fatır Suresi
- Ya-sin Suresi
- Saffat Suresi
- Sad Suresi
- Zümer Suresi
- Mümin Suresi
- Fussilet Suresi
- Şura (Ha-Mim-Ayn-Sin-Kaf) Suresi
- Zuhruf Suresi
- Duhan Suresi
- Ahkaf Suresi
- Fetih Suresi
- Hucurat Suresi
- Kaf Suresi
- Zariyat Suresi
- Tur Suresi
- Necm Suresi
- Kamer Suresi
- Rahman Suresi
- Vakıa Suresi
- Hadid Suresi
- Mücadele Suresi
- Haşr Suresi
- Mumtahine Suresi
- Saff Suresi
- Cuma Suresi
- Münafikun Suresi
- Tegabün Suresi
- Talak Suresi
- Tahrim Suresi
- Mülk Suresi
- Nun (Kalem) Suresi
- Nuh Suresi
- Cin Suresi
- Müzemmil Suresi
- Müddessir Suresi
- Kıyamet Suresi
- Mürselat Suresi
- Amme Suresi
- Abese Suresi
- Tekvir Suresi
- Mutaffifin Suresi
- İnşikak Suresi
- Büruc Suresi
- Ala Suresi
- Fecr Suresi
- Şems Suresi
- Duha Suresi
- İkra (Alak) Suresi
- Kadr Suresi
- Zilzal Suresi
- Tekasür Suresi
- Maun Suresi
- Kevser Suresi
- Nasr Suresi
- İhlas Suresi
- Muavvizeteyn (Nas-Felak) Sureleri
KURANIN TİLAVETİ VE KIRAATI HAKKINDA HADİSLER
KURANIN TERTİBİ HAKKINDA HADİSLER
TEVBE İLE İLGİLİ HADİSLER
RÜYA TABİRİ HAKKINDA HADİSLER
İFLAS HAKKINDA HADİSLER
ÖLÜMÜ TEMENNİ HAKKINDA HADİSLER
TEŞEKKÜR HAKKINDA HADİSLER
CİHAD HAKKINDA HADİSLER
CİDAL VE MİRA HAKKINDA HADİSLER
HACC VE UMRE HAKKINDA HADİSLER
- Haccın Faziletleri
- Haccın Vücubu
- Mikat Hakkında
- İhram Ve Haramları
- Telbiye Hakkında
- İhramını İfsad Edenler Hakkında
- Saydın Cezası
- Hacc-ı İfrad
- Hacc-ı Kıran
- Hacc-ı Temettu Ve Haccın Feshi
- Tavaf Ve Sayin Mahiyeti
- İstilam
- Tavaf Ve Sayin Ahkamı
- Ziyaret Tavafı
- Veda Tavafı
- Erkeklerin Kadınlarla Karışık Tavafları
- Hıcrın Gerisinde Tavaf
- Safa Ve Merve Arasında Say
- Tavaf Ve Sayde Dua
- Beytullaha Giriş
- Vakfeler Ve Hükümleri
- Arafat Ve Müzdelifede Telbiye
- Remyin Keyfiyeti
- Remyin Vakti
- Binerek Ve Yürüyerek Taşlama
- Remy Hakkında Mütefferik Hadisler
- Halk Ve Taksir Hakkında
- İhramdan Çıkma (Tahallül)
- İhramdan Çıkma Vakti
- Kurbanın Vacib Oluşu Ve Sebepleri
- Kurbanın Kemiyeti Ve Miktarı
- Kurban Olabilecek Hayvanlar
- Kurban Olamayacak Hayvanlar
- Kurbanlığın İşaretlenmesi
- Kurban Kesmenin Yeri Ve Zamanı
- Kurban Kesmenin Adabı
- Kurbandan Yemeye Dair
- Helak Olan Kurbanlık Hakkında
- Kurbanlık Deveye Binmek
- Kabeye Kurban Hediye Eden Mukimin İhram Giymesi
- Kurban Hakkında Müteferrik Hadisler
- Hastalık Ve Eza Sebebiyle Haccda Mahsur Kalanlar
- Düşman Tarafından Haccdan Mani Olunan Kimse
- Haccda Müddette Yanılanlar Veya Yolu Kaybedenler
- Kurban İle İlgili Sair Hadisler
- Mekkeye Giriş Konaklama Ve Oradan Çıkış Adabı
- Haccda Niyabet
- Teşrik Günlerinde Tekbir
- Minada Hutbe
- Çocuğun Haccı
- Şartlı Hacc
- Haremde Silah Taşımak Hakkında
- Zemzem Suyu Hakkında
- Haccla İlgili Müteferrik Hadisler
- Resulullah (sav)ın Hacc Ve Umresi
HUDUD HAKKINDA HADİSLER
HİDANE HAKKINDA HADİSLER
HASEDLE İLGİLİ HADİSLER
HIRS HAKKINDA HADİSLER
HAYA HAKKINDA HADİSLER
HULK (HUY) HAKKINDA HADİSLER
KORKU HAKKINDA HADİSLER
ALEMİN YARATILIŞI HAKKINDA HADİSLER
HİLAFET VE İMAMETLE İLGİLİ HADİSLER
HUL HAKKINDA HADİSLER
DUA HAKKINDA HADİSLER
- Duanın Fazileti Ve Vakti
- Dua Edenin Heyeti (Dış Görünüşü)
- Duanın Keyfiyeti
- Duanın Adabı Hakkında Müteferrik Hadisler
- İsm-i Azam Ve Esma-i Hüsna Duaları
- Namaz Duaları
- Rüku Ve Secdelerde Okunacak Dualar
- Teşehhüdden Sonra Okunacak Dua
- Selamdan Sonra Okunacak Dua
- Teheccüd Namazı Esnasında Dua
- Akşam Ve Sabah Yapılacak Dualar
- Uyuma Ve Uyanma Duaları
- Evden Çıkış Ve Eve Giriş Duaları
- Oturma-Kalkma Dualari
- Seferde Okunacak Dualar
- Üzüntü Ve Tasa Halinde Dua
- Giyinme Ve Yemek Duaları
- Kaza-yı Hacet Duası
- Mescide Giriş Çıkış Duaları
- Hilali Görünce Okunacak Dualar
- Gök Gürleyince; Rüzgar Esince; Bulut Çıkınca Okunacak Dua
- Arefe Günü Ve Kadir Gecesi Duası
- Hapşıranın Duası
- Hz. Davud (as)un Duası
- Hz. Yunus (as) Kavminin Duası
- Belaya Uğrayanı Görünce Okunacak Dua
- Sebebe Ve Vakte Bağlı Olmayan Dualar
- İstiaze
- İstiğfar; Tesbih; Tehlil; Tekbir; Tahmid Ve Havkale
- Resulullah (sav)a Salavat
DİYET HAKKINDA HADİSLER
BORÇ VE ÖDEME ADABI HAKKINDA HADİSLER
KİTABUZ ZİKR
ZEBAİH (KESİMLER) HAKKINDA HADİSLER
DÜNYANIN VE BAZI YERLERİNİN ZEMMEDİLMESİ HAKKINDA HADİSLER
RAHMET HAKKINDA HADİSLER
RIFK HAKKINDA HADİSLER
REHİN HAKKINDA HADİSLER
RİYA HAKKINDA HADİSLER
ZEKAT HAKKINDA HADİSLER
- Zekatın Farziyyeti Ve Terkedenin Günahı
- Zekatla İlgili Müşterek Hadisler
- Zinetlerin Zekatı
- Meyve Ve Sebzelerin Zekatı
- Maden Ve Definelerin Zekatı
- At Ve Kölelerin Zekatı
- Balın Zekatı
- Yetim Malının Zekatı
- Zekatı Vermede Acele Etmek
- Zekatla İlgili Müteferrik Hükümler
- Fıtır Sadakası
- Zekat Tahsildarının Hak Ve Vazifeleri
- Zekatın Haram Olduğu Kimseler
- Zekatın Helal Olduğu Kimseler
ZÜHD VE FAKR HAKKINDA HADİSLER
ZİNET HAKKINDA HADİSLER
SEHAVET VE KEREM HAKKINDA HADİSLER
SEFER (YOLCULUK) VE ADABI HAKKINDA HADİSLER
MÜSABAKA VE ATICILIK HAKKINDA HADİSLER
SUAL HAKKINDA HADİSLER
SİHİR VE KEHANETLE İLGİLİ HADİSLER
İÇECEKLER HAKKINDA HADİSLER
- Ayakta İçmenin Hükmü
- Kapların Ağzından İçmek
- İçerken Nefes Alıp Vermek
- İçenlerin Öncelik Sırası
- Kapların Ağızlarının Örtülmesi
- İçecekler Hakkında Müteferrik Hadisler
- Her Sarhoş Edici Haramdır
- Alkollü İçkilerin Tahrimi İçenlerin Zemmi
- Hamrın Tahrimi Ve Yapıldığı Maddeler
- Haram Ve Helal Olan Şıralar
- Haram Ve Helal Olan Kaplar
- İçecekler Hakkında İlave Hadisler
ŞİRKET HAKKINDA HADİSLER
ŞİİR HAKKINDA HADİSLER
NAMAZ HAKKINDA HADİSLER
- Namazın Fazileti
- Namazın Eda Ve Kazasının Vücubu Hakkında
- Namazın Vakitleri
- Mekruh Vakitler
- Ezanın Fazileti
- Ezanın Başlangıcı
- Ezan Ve İkametle İlgili Hükümler
- İstikbalul Kıble
- Namazın Mahiyeti Ve Rükünleri
- Kıraat
- Amin Demenin Fazileti
- Namazda Okunan Sure
- Öğle Ve İkindi Namazları
- Akşam Namazı
- Yatsı Namazı
- Cehri Okuma
- Tadil-i Erkan
- Rüku Ve Secdelerin Miktarı
- Rüku Ve Sücudun Şekli
- Secde Azaları
- Kunut
- Teşehhüd
- Kade (Oturma)
- Selam
- Namazın Evsafını Bildiren Bazı Hadisler
- Namazın Uzunluğu Ve Kısalığı Hakkında
- Namazın Sekiz Şartı – Hadesten Teharet
- Namazın Sekiz Şartı – Setrül Avret
- Namazın Sekiz Şartı – Namaz Kılınan Yerler
- Namazın Sekiz Şartı – Namazda Konuşmamak
- Namazın Sekiz Şartı – Başka Meşguliyeti Terk
- Namazın Sekiz Şartı – Kıble
- Namazın Şartları Üzerine Muhtelif Hadisler
- Secdeler Üzerine Fasıl – Sehv Secdesi
- Secdeler Üzerine Fasıl – Tilavet Secdesi
- Secdeler Üzerine Fasıl – Şükür Secdesi
- Cemaatin Fazileti
- Cemaate Devam Vacibtir
- Cemmati Özrü Olan Terkeder
- İmamın Vasfı
- Memum (İmama Uyan) İle İlgili Hükümler
- Cuma Namazının Fazileti Vücubu Ve Ahkamı
- Cumanın Vakti Ve Ezanı
- Hutbe Ve Hutbe İle İlgili Hususlar
- Namaz Ve Hutbede Kıraat
- Camiye Girme Ve Oturma Adabı
- Namazın Kasrı (Kısaltılması)
- Seferde İki Namazın Cemedilmesi
- Yolculukta Nafile Namazlar
- Havf ( Korku) Namazı
- Beş Vakit Namaza Bağlı (Ratib) Nafileler
- Öğle Namazının Nafilesi
- İkindi Namazının Nafilesi
- Akşam Namazının Nafilesi
- Yatsı Namazının Nafilesi
- Cuma Namazının Nafilesi
- Vitir Namazı
- Gece Namazı
- Kuşluk Vakti
- Ramazanda Gece Kalkışı Ve Teravih Namazı
- Bayram Namazları
- Cuma Ve Bayramın Aynı Güne Rastlaması
- Küsuf Namazı
- İstiska (Yağmur) Namazı
- Cenaze Namazı
- Müteferrik Namazlar (Tahiyyetül-Mescid)
- İstihare Namazı
- Hacet Namazı
- Tesbih Namazı
- Namaza Müteallik Muhtelif Hadisler
ORUÇ HAKKINDA HADİSLER
- Orucun Ve Ramazan Ayının Fazileti
- Orucun Farzları Sünnetleri Ve Ahkamı
- Orucun Rükunleri
- Nafile Orucun Niyyeti
- Orucu Bozan Şeylerden Kaçınmak
- Öpme Ve Mübaşeret
- Unutarak Orucu Bozma
- Orucun Zamanı
- Aşura Orucu
- Receb Orucu
- Şaban Orucu
- Şevvalden Altı Gün
- Zilhicceden On Gün
- Haftanın Günleri
- Eyyamul-Biz
- Orucun Haram Olduğu Günler
- Orucun Sünnetleri
- İftar Vakti
- İftarda Tacil
- Orucu Açmanın Mübah Olma Şartları
- Orucu Yemeyi Gerektiren Şeyler
- Kefaret
SABIR HAKKINDA HADİSLER
SIDK (DOĞRULUK) HAKKINDA HADİSLER
SADAKA VE NAFAKA HAKKINDA HADİSLER
SILA-İ RAHM HAKKINDA HADİSLER
SOHBET HAKKINDA HADİSLER
- Erkeğin Hanımı Üzerindeki Hakları
- Kadının Kocası Üzerindeki Hakları
- Sohbet Adabı
- Meclis (Oturma) Adabı
- Arkadaşın Vasfı
- Karşılıklı Muhabbet
- Dayanışma Ve Yardımlaşma
- İstizan (İzin Talebi)
- Selamlaşmak
- Musafaha (Tokalaşma) Üzerine
- Hapşırma Ve Esneme Hakkında
- Hasta Ziyareti Ve Fazileti
- Binme Ve Terkiye Alma
- Komşuyu Himaye
- Küsüşmek
- İnsanların Kusurlarını Araştırmak Ve Örtmek
- Kadına Bakma Hakkında
- Sohbet Hakkında Müteferrik Hadisler
MEHİR HAKKINDA HADİSLER
AV HAKKINDA HADİSLER
ALLAHIN SIFATLARI HAKKINDA HADİSLER
MİSAFİRLİK (ZİYAFET) HAKKINDA HADİSLER
TAHARET HAKKINDA HADİSLER
- Suların Ahkamı
- Büyük Ve Küçük Abdestle İlgili Meseleler
- Meni Hakkında
- Hayız Kanı
- Köpek Ve Diğer Hayvanlar Hakkında
- Deriler Hakkında
- İstincanın Adabı
- İstincada Kullanılan Cisimler
- Abdestin Faziletleri
- Abdestin Sıfatı
- Abdestin Sünnetleri
- Vücuddan Çıkan Bozucular
- Kadına Ve Ferce Değme
- Uyku; Bayılma; Kendinden Geçme
- Ateşte Pişenin Yenmesi
- Deve Etleri
- Abdesti Bozan Şeyler Hakkında Müteferrik Hadisler
- Mest Üzerine Meshetmek
- Teyemmüm
- Cenabetten Gusül
- Hayızlı Ve Nifaslı Kadınların Yıkanması
- Cuma Ve Bayram Gulü
- Ölünün Yıkanması Ve Ölü Yıkayanın Yıkanması
- Müslüman Olunca Gusül
- Hamam Hakkında
- Hayızlı Ve Hayızlı İle İlgili Hükümler
- İstihaze Ve Nifa Hakkında
YİYECEKLER HAKKINDA HADİSLER
TIBB VE RUKYE HAKKINDA HADİSLER
- Tedavinin Cevazı
- Tedavinin Mekruhluğu
- Resulullah (sav)ın Vasfettiği İlaçlar
- Rukye Ve Temimlerin (Muskaların) Cevazı
- Rukyenin Nehyi
- Taun Ve Veba
- Göz Değmesi
- Talakta Kullanılan Elfaz
- Duhulden (Gerdekten) Önce Boşama
- Hayızlı Kadının Talakı
- İcbar Edilenin Delinin Sarhoşun Talakı
- Nikahdan Önceki Talak
- Köle Ve Cariyenin Talakı
- Talak Hakkında Müteferrik Hükümler
UĞURSUZLUK VE FAL HAKKINDA HADİSLER
ZIHAR HAKKINDA HADİSLER
İLİM HAKKINDA HADİSLER
AF VE MAĞFİRET HAKKINDA HADİSLER
AZAD MÜDEBBER KILMA; MUKATEBE VE KÖLE İLE MUSAHABE
İDDET VE İSTİBRA HAKKINDA HADİSLER
ARİYET HAKKINDA HADİSLER
UMRA VE RUKBA HAKKINDA HADİSLER
GAZVELER HAKKINDA HADİSLER
- Gazveler Hakkında
- Gazveler – Bedir
- Gazveler – Beni Nadir
- Gazveler – Kab İbnu Eşrefin Katli
- Gazveler – Ebu Rafi Abdullah İbnu Ebil-Hukaykın Katli
- Gazveler – Uhud
- Gazveler – Reci
- Gazveler – Bir-i Mauna
- Gazveler – Fezare
- Gazveler – Hendek
- Gazveler – Zatur-Rika
- Gazveler – Beni Müstalik
- Gazveler – Enmar
- Gazveler – Hudeybiye
- Gazveler – Umretul-Kaza
- Gazveler – Muta
- Gazveler – Hurakaya Gönderilen Seriyye
- Gazveler – Fetih
- Gazveler – Huneyn
- Gazveler – Evtas
- Gazveler – Taif
- Gazveler – Muhtelif Seriyyeler
- Gazveler – Zatüs-Selasil
- Gazveler – Tebük
KISKANÇLIK HAKKINDA HADİSLER
GADAB (ÖFKE) HAKKINDA HADİSLER
GASB HAKKINDA HADİSLER
GIYBET VE NEMİME HAKKINDA HADİSLER
MUSİKİ VE EĞLENCE HAKKINDA HADİSLER
GADR (VEFASIZLIK) HAKKINDA HADİSLER
FEZAİL HAKKINDA HADİSLER
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. İbrahim (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Musa (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Yunus (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Davud (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Süleyman (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Eyyub (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. İsa (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Hz. Hızır (as)
- Bazı Peygamberlerin Faziletleri – Tahyirin Nehyi
- Resulullah (sav)ın Fazilet Ve Menkıbeleri
- Ashabın Faziletlerinin Mücmel Zikri
- Ashabın Fazilet Ve Menkıbelerinin Yüceliği
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Hz. Ebu Bekr (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Hz. Ömer (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Hz. Osman (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Hz. Ali (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Talha İbnu Ubeydullah (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Zübeyr İbnul-Avvam (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Sad İbnu Ebi Vakkas (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Said İbnu Zeyd (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdurrahman İbnu Avf (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Ubeyde İbnul-Cerrah (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abbas İbnu Abdulmuttalib (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Cafer İbnu Ebi Talib (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Hasan Ve Huseyin (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Zeyd İbnu Harise Ve Oğlu (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ammar İbnu Yasir (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdullah İbnu Mesud (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Zerr El-Gıfari (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Huzeyfe İbnul-Yeman (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Sad İbnu Muaz (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdullah İbnu Abbas (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdullah İbnu Ömer (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdullah İbnu Zübeyr (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Bilal İbnu Rabah (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ubey İbnu Kab (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Talha El-Ensari (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Musa El-Eşari (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Abdullah İbnu Selam (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Cerir İbnu Abdillah El-Becali (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Cabir İbnu Abdillah (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Enes İbnu Malik (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Bera İbnu Malik (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Sabit İbnu Kays (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Adiyy İbnu Hatim (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Hüreyre (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Cüleybib (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Harise İbnu Süraka (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Halid İbnul-Velid (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Amr İbnul-As (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Sufyan İbnu Harb (ra)
- Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Muaviye (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Hatice Bintu Huveylid (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Fatıma (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Aişe (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Safiyye Bintu Huyey (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Sevde Bintu Zemea (ra)
- Kadın Sahabilerin Faziletleri – Ümmü Eymen (ra)
- Ehl-i Beytin Fazileti
- Ensarın Fazileti
- Bedir; Akabe Ve Beyatur-Rıdvana Katılanların Fazileti
- İslam Ümmetinin Fazileti
- Kureyşin Fazileti
- Bazı Arap Kabilelerinin Fazileti
- Arapların Fazileti
- Acem Ve Rumun Fazileti
- Sahabe Dışındaki Bazı Kimselerin Fazileti – Üveys el-Karani
- Sahabe Dışındaki Bazı Kimselerin Fazileti – Necaşi
- Sahabe Dışındaki Bazı Kimselerin Fazileti – Zeyd İbnu Amr
- Sahabe Dışındaki Bazı Kimselerin Fazileti – Ebu Talib
- Sahabe Dışındaki Bazı Kimselerin Fazileti – Malik İbnu Enes
- Bazı Zamanların Fazileti – Bayram
- Bazı Zamanların Fazileti – Zilhiccede 10 Gün
- Bazı Zamanların Fazileti – Arefe Günü
- Bazı Zamanların Fazileti – Nısf-u Şaban
- Bazı Zamanların Fazileti – Cuma Günü
- Bazı Zamanların Fazileti – Muharrem
- Mekkenin Fazileti
- Medinenin Fazileti
- Yeryüzünde Faziletli Yerler
- Hususi Salavatların Fazileti
- Hastayı Ziyaretin Fazileti
- Fazileti Belirtilen Amel Ve Sözler
- Hastalık Ve Musibetlerin Faziletleri
- Çocuk Ölümü
- Ölüm Ve Allaha Kavuşma Sevgisi
FERAİZ HAKKINDA HADİSLER
FİTNELER HEVALAR VE İHTİLAFLAR HAKKINDA HADİSLER
KADER HAKKINDA HADİSLER
KANAAT HAKKINDA HADİSLER
KAZA (DAVA) VE HÜKÜM HAKKINDA HADİSLER
KATL HAKKINDA HADİSLER
KISAS HAKKINDA HADİSLER
KASAME HAKKINDA HADİSLER
MUDAREBE HAKKINDA HADİSLER
KISSALAR HAKKINDA HADİSLER
KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER HAKKINDA HADİSLER
- Kıyamet Alametleri
- Deccal Hakkında
- İbnu Sayyad Hakkında
- Kıyamet Öncesi Fitneler
- Resulullah (sav)dan Sonra Kıyamet Yakındır
- Kıyametten Önce Bir Ateşin Çıkması
- Muasırların Ömrü
- Yalancıların Zuhuru
- Güneşin Batıdan Doğması
- Kıyametin Muhtelif Alametleri
- Kıyametin Ahvali – Sura Üflenmesi Ve Neşr
- Kıyamet Ahvali – Haşr
- Kıyamet Ahvali – Hesap Ve Kullar Arasında Hükmün Verilmesi
- Kevser Havzının Mizanın Ve Sırat Köprüsünün Evsafı
- Şefaat Hakkında
- Cennet Ve Cehennem
- Cennetlikler Ve Cehennemlikler
- Rüyetullah – Allahın Görülmesi
KESB (KAZANÇ) HAKKINDA HADİSLER
YALAN HAKKINDA HADİSLER
KİBİR VE UCUB HAKKINDA HADİSLER
KEBAİR HAKKINDA HADİSLER
LİBAS (GİYECEKLER) HAKKINDA HADİSLER
LUKATA (BULUNTULAR) HAKKINDA HADİSLER
LİAN HAKKINDA HADİSLER
LAKİT HAKKINDA HADİSLER
OYUN VE EĞLENCE HAKKINDA HADİSLER
LANETLEME VE SÖVME HAKKINDA HADİSLER
MEVİZELER HAKKINDA HADİSLER
MÜZARAA (ZİRAİ ORTAKLIK) HAKKINDA HADİSLER
MEDH HAKKINDA HADİSLER
MİZAH VE ŞAKALAŞMA HAKKINDA HADİSLER
ÖLÜM HAKKINDA HADİSLER
MESCİDLER HAKKINDA HADİSLER
PEYGAMBERLİK HAKKINDA HADİSLER
- Resulullah (sav)ın İsmi Ve Nesebi
- Resulullah (sav)ın Doğumu Ve Yaşı
- Resulullah (sav)ın Çocukları
- Resulullah (sav)ın Sıfatları Ve Ahlakları
- Peygamberlik Mührü Ve Muteferrik Hadisler
- Resulullah (sav)ın Alametleri
- Vahyin Başlangıcı
- İsra Hakkında
- Resulullah (sav)ın Gaybdan Haber Vermesi
- Cansızların Resulullah (sav)la Konuşmaları
- Yiyecek Ve İçeceklerin Artıp Bereketlenmesi
- Resulullah (sav)ın Duasının Makbul Olması
- Resulullah (sav)ın Ezadan Korunması
- Resulullah (sav)a Sorulanlar
- Müteferrik Mucizeler
NİKAH HAKKINDA HADİSLER
- Resulullah (sav)ın Zevceleri
- Evlenmeye Teşvik Ve Tergib
- Kız İsteme; Nikah Duasi Ve Nazar
- Nikah Adabı
- Nikah Akdi
- Veliler Ve Şahidler
- Müebbed Haramlık
- Müebbed Haram Gerektirmeyen Durumlar
- Nikahı Fesheden Ve Feshetmeyen Şeyler
- Kadınlar Arasında Adalet
- Azl Ve Gayle Hakkında
- Nikah Mevzuuna Giren Muhtelif Meseleler
NEZİR (ADAK) HAKKINDA HADİSLER
NİYET VE İHLAS HAKKINDA HADİSLER
NASİHAT VE MEŞVERET HAKKINDA HADİSLER
UYUMA VE UYANMA HAKKINDA HADİSLER
NİFAK HAKKINDA HADİSLER
YILDIZLAR HAKKINDA HADİSLER
HİCRETLER HAKKINDA HADİSLER
HEDYE HAKKINDA HADİSLER
HİBE HAKKINDA HADİSLER
VASİYET HAKKINDA HADİSLER
VAAD HAKKINDA HADİSLER
VEKALET HAKKINDA HADİSLER
VAKIF HAKKINDA HADİSLER
YEMİN HAKKINDA HADİSLER
İlaveler HAKKINDA HADİSLER
Nefsin Afetlerine Temas Eden Hadisler
MUHTELİF NEVE GİREN HADİSLER
AÇIKLAMA: Hadis mecmualarının en sahihleri kabul edilen; Buhârî ve Müslim’in el-Câmiu’s-Sahih’leri ile Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve ibn Mâce’nin Sünen’leri’nde yer alan ve Kutubi Sitte olarak bilenen yaklaşık 7300 Hadis-i Şerif için arama motoru.